DEPREMDE
EN BÜYÜK HASAR TURİZMDE
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi öncülüğünde, JMO Sakarya İl
Temsilciliği tarafından, 17 Ağustos depreminin 15. yıldönümü etkinlikleri
çerçevesinde SATSO (Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası) Konferans Salonunda
“Deprem Güvenli Kentleşme” konulu panel düzenlendi.
Panelde
kıyıların en tehlikeli, en güvensiz yerler olduğu bir kere daha altı çizildi.
Hiçbir
envanter çıkarılmadan, coğrafi olarak güvenli olmayan yerlerin yerleşime ve
turizme açılması riskin doruklarında olan stratejik olarak depremde en fazla
hasar olacağı yerlerin başında gelmektedir. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü’nde Bölgesel Deprem ve Tsunami İzleme-Değerlendirme Merkezi (UDIM)
Müdürü Doğan Kalafat ile yaptığımız söyleşi üzerine Tsunami Erken Uyarı Merkezi çalışmaları kapsamında
Kandilli Rasathanesi 1. Genişletilmiş Haberleşme tatbikatını lider olarak
ve bölgedeki ilk tsunami tatbikatı olan
“NEAMWave12”yi Girit adası açıklarında
meydana geldiği varsayılan 8.4 büyüklüğünde bir deprem sonrasında oluşabilecek
tsunamiye göre kurgulayarak başarıyla gerçekleştirmiştir. KRDAE, 2014 Ekim ayında ikinci Tsunami Tatbikatı
NEAMWave14’de Karadeniz’de bir Tsunami Senaryosu için yer alacak, aynı zamanda
Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilecek senaryoya da Ulusal Tsunami Uyarı Merkezi
olarak dahil olacaktır. Bütün bu çalışmalar neticesinde gerçekleştirilen
faaliyetlerdeki liderlik rolüyle ilgili olarak KRDAE, UNESCO tarafından takdir
edilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tebrik edilmiştir. Kıyılar deprem
sonrası Tsunami riski altındadır.
Panelin
sunuculuğunu Kocaeli Gültepe Tünelleri ve Kocaeli Yenidoğan Viyadüklerinde
emeği olan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası üyesi Gülay Aksoy üstlendi.
Panel
moderatörlüğünü TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan yaptı.
Panelistler İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği
Bölümünden Prof. Dr. Naci Görür, Sakarya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümünden Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı Demir, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe ve AKUT Başkanı Ali Nasuh Mahruki çarpıcı
açıklamalarda bulundular.
Açılış
konuşmasında TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan “
12/01/2010 tarihli TBMM’nin
46. Birleşiminde benimsenen 953 sayılı TBMM Kararı ile oluşturulan “Deprem
Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı
Raporun ilk cümlesi “Ülkemizde meydana
gelen depremlerin yarattığı acılar unutulmamıştır” olsa da, tüm diğer raporlarda olduğu gibi bu rapor da
raflarda tozlanmaya bırakılmış, ne
yazık ki depremlerin yarattığı acılar unutulmuştur!
"Yenilenmiş Türkiye Diri
Fay Haritaları" ülkenin deprem tehlikesi ve riskinin
yüksekliğinin en önemli göstergesi, hızlıca eksiklerin tamamlanması ve
başta deprem olmak üzere ülke jeolojik koşullarının ürünü olan
risklere karşı etkin ve verimli bir afet
yönetim sistemi oluşturulmalı. Sakarya'da yıkılması gereken ağır
hasarlı 6 bina hala yıkılmamış, 750 orta hasarlı konutun onarımı
gerçekleştirilmedi. Kocaeli'nde 6
Mayıs 2013 itibarıyla orta
hasarlı olan ve son kez tahkikatlarının yapılması veya yıkılması için tebligat
gönderilen toplam 6 bin 723 bina bulunuyor. Bu binalarda kiracı ikamet ediyor. Düzce'de de durum farklı değildir. Bolu'da kent içi yoğunluğun
düşürülmesi amacıyla getirilen yapı yüksekliği yapı sınırlaması, 2009 yılında
yapılan yerel seçimlerin siyasi istismar alanı haline getirilmiş, akabinde kat
yükseklikleri artırıldı. Ülkenin deprem tehlikesi ve riskinin yüksekliğinin en
önemli göstergesi, hızlıca eksiklerin tamamlanması ve başta deprem olmak
üzere ülke jeolojik koşullarının ürünü olan risklere karşı etkin ve
verimli bir afet yönetim sistemi oluşturulmalı. Afet mevzuatı,
7269 sayılı 'Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun' bütünleşik afet yönetiminin ana hatlarını
içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli. 'Yenilenmiş Türkiye Diri Fay Haritası' sadece ülkemiz
karasal ve Marmara denizini
kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Kara ve denizlerimizin de depremselliğini
açığa çıkaracak araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Afet Tehlike
Haritalarının hazırlanmasına yönelik çalışmalar kamu kurumları ve
üniversiteler işbirliğinde ivedi olarak başlatılmalı. Öte yandan, 4708
sayılı Yapı Denetim Yasası yenilenmeli." Dedi.
Prof.
Dr. Naci Görür, “Kentlerimiz doğal afetlere karşı güvenli değildir. Halkın
ilgisine göre görünen kompozisyon deprem
unutuldu. Bilim dünyası olarak Yer
bilimci olarak doğruları söylemek zorundayız. Ortadoğuda ki deprem levhalar her
sene 2,5 cm .
kadar Yunanistan’a hareket ediyor. Bu sıkışmalar depremleri üretiyor.
Depremleri
gögüslemek için önce nedenlerini araştırmamız gerekiyor.
Nedenleri
?.
yoğun
göç, nüfus artışı, plansız şehirleşme, politik yaptırım eksikliği, yerel
yönetimde yetki yetersizliği, kaynak yetersizliği, kapasite azlığı, eğitimli
teknik eleman noksanlığı, konuyla ilgili bilgi bilinç ekipman yetersizliği,
Neler
yapılmalı ?
Risk
ve afetlerin olası etkinlerini azaltmalı, gerekli strajeliler geliştirmeli,
hukuki, siyasi, ve teknik çalışmalar bir
an önce yapılmalıdır. Halk eğitilmeli, konu
ciddiye alınmalı. Hükümet ne
yaparsa yapsın halkın içinde olmadığı hiçbir çalışma başarılı olmaz.
Çalışmalar
şeffaf, halkla birlikte, STK ile ve ortak akılla kararlar alınarak
yapılmalı.
Nasıl yapılmalı ?
Yapı
stoku çevre park orman yönetim bileşenlerin tümü birlikte olmalı.” Dedi.
Deprem
olasılığı ile soruya Prof. Dr. Naci Görür, “Yaptığımız araştırmalar sonucunda,
özellikle Marmara Ereğlisi açıklarıyla adalar arasında kalan fay, birinci
derecede risk oluşturuyor. Bu fayın kırılması durumunda Marmara bölgesinde
büyük bir deprem olmasını bekliyoruz. Bu fay hattında gerçekleşecek depremden
en fazla Marmara Denizi'nin güney sahillerinde yer alan yerleşim alanları,
İstanbul ve Tekirdağ etkilenecek. Dolayısıyla bu bölgelerde alt yapının ve yapı
stokunun bu şiddetteki bir etkilenmeye karşı deprem güvenli olması gerekir.
Değilse de güvenli hale getirmek gerekir Bu bölgede olacak bir depremin
büyüklüğü 7.2'den küçük olmayacak. Yani deprem kaçınılmaz. Marmara Denizi'nin
altından geçen fay hattının uzandığı hat boyunca inceledik. Çeşitli bölgelerde
gaz ve su çıkışı tespit ettik. Marmara'nın altında biriken enerji er veya geç
açığa çıkacak. İstanbul ve Tekirdağ'ı tehdit eden bu fay hattındaki kırılma,
yapılan araştırmalara göre 2029'a kadar gerçekleşecek.”açıklamasında bulundu.
Nasuh
Mahruki Depremin adres sorarak randevu alarak gelmediğini, Depremin sadece
teknik bir konu olmadığını aslında toplumsal ve siyaset ilişkilerden bağımsız
olarak bunun değerlendirilemiyeceğini
vurgu yaptı. Bu gün büyük kentlerimizin risk haline gelmesinin temel nedenleri
aşırı yük ve göçün olduğu, Anadoluda
yeni cazibe merkezlerin kurulmasının gerektiğini Kentsel dönüşümde yeni bir
bakış açısıyla yeni bir anlayışla paradigmaya ihtiyaç olduğunu siyasetden
bağımsız düşünemiyeceğimizi ifade etti.
Nasuh
Mahruki “Fotoğraf hiç iyi bir şey göstermiyor. İyi görünmüyor. Hiç ümit
vermiyor. Her konu konuluşurken bir görünen sorun vardır Bir de kök sorun
vardır. Biz hep görünen sorun üzerinden gidiyoruz kök soruna pek değinemiyoruz.
Aslında. daha net daha açık daha cesur olmamız gereken bir sürecin
içerisindeyiz. Gerçekten daha yaşanılır bir Türkiye de hep beraber yaşamak
istiyorsak, sorunları çözmeliyiz. Aslına bakarsınız bir ilkin A’sı ne ise Z’si
de odur.
Güvenli
kent istiyorsak Ülke meselerini iyileştirmek düzeltmek, yukarıya taşımak
istiyorsak, önce algı değişimine paradiğma değişikliğine ihtiyacımız var.
En
büyük sorun kentin göç alması, kalabalıklaşması, çoğalması. İstanbul çoğrafi
olarak bakıldığında Türkiye yüz ölçümünün 140’da biri. Nüfus olarak Türkiye nin
5’ de biri.
Bu kadar dar alana bu yoğunluktaki nüfusu sığdırıyorsanız, hastalıklı sağlıksız
fotoğraf olduğunu görmek için ordinaryüs bir profösör olmanıza gerek yok.
Türkiye’nin
140’ da
biri coğrafyaya nüfusun 5’
birini sıkıştırıryorsanız, burada insanları mutlu edemezsiniz. Sağlıklı bir
kent dokusu oluşturamazsınız. Afetlere
depremlere dayanıklı kent dokusuna ulaşamasınız.
İnsanların
eve-işe gidip gelmelerinde trafikte geçen 2-3 saat zaman harcamalarından kurtaramazsınız. Bunun yarattığı stres
travma sağlık sorunları hava kirliliği, hırsızlık olayları, hepsini üst üste
eklediğinizde, bu kalabalıkla, bu alt
yapı- üst yapı sıkıntılarıyla birlikte
yaşanmaz bir kent oluşmaktadır.
Düzeltilmesi
istenmiyor. Aslında mesele buradan kaynaklanıyor. Kimse bunu istemiyor.
İstanbul Türkiye’nin en kıymetli yeri, arazisi çok kıymetli, herkesin derdi bu
arazinin peşinde olmak.
ktidarı
ele geçirenler, Devleti bir şekilde eline geçirenler mazbatayı ele alanların
tek derdi güç bizde iktidar sırası bizde acaba biz ne kadar yolumuzu buluruz
buradan cebimizi nasıl doldururuz, düşüncesindeler.
Arazi
rantı herkesin hedefi. Açık kapı var. Bu yasaya uygun. Kağıt üzerinde
baktığınızda, Belediye meclisi elini kaldırıyor indiriyor. Yeşil alanı ve
deprem toplanma alanı olarak ilan edilen bir yeri, Depremlerde toplanma yeri
olarak 470 adet seçilen yeri beğendiğini canı çektiği istediği kimseye
verebiliyor. 4o kat rezidansa çevirebiliyor veya AVM ye çevirebiliyor. Yasal
olarak yapabilirsin belediyeye böyle bir yetki verilmiş ama ahlaka aykırı
millete aykırı insana aykırı vatana geleceğe çocuklarımız herkese aykırı. Sonunda
suç kentine dönüşür ahlaka ihanet eden bir şey kimin umrunda..
Kök
sorun Türkiye’yi yönetenlerin bu rantı cebe indirmek istemeleri. Kanal İstanbul
projeside, yeni alanları imara açma hedefide aynı rant düşüncesi. Zaten güç
bizde…
Bizi
bu nereye götürür? Bu gidişle 15-16
milyonluk şehirde büyük sıkıntılar içinde yaşamaya çalışıyoruz. 25 milyona
geldiğimizde San Paolo, Rio de Jenario, Meksico City gibi suç kentine
dönüşürüz. Arkanıza bakmadan
yürüyemezsiniz sokaklarda. 2 kilitden geçtikden sonra evlerinize
girebilirsiniz.
Rant
düşüncesiyle, Türkiye’nin hiçbir meselesini çözemezsiniz. Çocukların bu
bedelleri ödemelerini istemiyorsak, eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bu işin
sorumluları belli öncelikle bütünleşik afet eylem planıyla 77 milyonun tamamını
dahil eden Türkiye coğrafyasının tamamını dahil eden bir sistemle yeniden
yapılanmaya ihtiyaç var. Öncelikle bu büyük şehir nüfus baskısını azaltmak,
Anadolu’da cazibe merkezleri, iş ve
istihdam alanları yaratarak, yeni kentler kurarak şehri boşaltmanız gerekiyor.
insanlar
büyük şehirlere çaresizliktan göç ediyorlar. Anadolu’ya yatırım yapılmıyor
ki; iş ve istihdam olanakları kurulmuyor
ki; insan doğduğu yerde sağlıklı yaşayamıyacağı
için iyi eğitim alamıyacağı için iş bulamıyacağı için sağlık servisini alamıyacağı için göç ediyorlar. Hemde tüm
sorunlarıyla beraber geliyorlar.
İstanbul
her sene 400 bin kişi göç alıyor 3 yılda bir milyon üstünde göç alıyor. Bir
milyonu aşan şehir bizde çok azdır.
İstanbul 3 yılda, bir büyük şehir kadar kalabalıklaşıyor. Kime yarıyor bu işte
o arazi rantı peşinde kimler varsa onlara yarıyor. Kim ödüyor bedeli hepimiz.
Fotografın gerçeği bu. Derdimiz rant.
Ranta hayatımızı teslim ediyoruz.
İstanbul
Uygun mühendislik hizmetiyle yukarıya doğru büyüyebilir. Geri kalan arazilerde
sosyal donatılara çevrilebilir. Yeşil alanlar, parklar, otoparklar vs.
Ayrıca
Soma olayına değinen Mahruki, “Soma façiası aslında bir cinayet demek lazım.
Uluslar arası çalışma örgütünün İWO’ nun 176 sayılı yönetmeliği 12 yıldır masa
üzerinde imza bekliyor. Yönetmelik, İmzalanmış olsaydı, maden işcileri,
gelişmiş ülkelerdeki gibi güvenli şartlarda sağlıklı şartlarda çalışacaklardı.
Böyle facia olmıyacaktı.
Anlaşmaya
imza atmayan ülkeler Pakistan ve Afganistan…”şeklinde özetledi
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe “Geldiğimiz noktada İstanbul 1999
yılından daha iyi daha iç açıcı durumda değil
17 Ağustos büyük Marmara depreminin üzerinden 15 yıl geçti. Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde saat 03.02’de meydana gelen depremde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi öldü ve 48 bin 901 kişi yaralandı. Yüz binlerce insanın evsiz kaldığı depremin acıları aradan geçen zamanda unutuldu. Her depremde yaşanan acı ve korku tazelenirken aradan geçen sürede yeterli önlemler alınmadı.
Yalova’da depremde 400 kişinin öldü. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından imara kapatılan yerler imara açıldı. Kesinlikle iyileştirmelerin yapılması gerekiyor.
17 Ağustos depreminin İstanbul’a110
km . uzaklıkta meydana gelmesine karşın 30 bin binaya
hasar verdi. Çadıra yer yok Cemal Gökçe, depremden hemen sonra 1999-2002
yılları arasında İstanbul Valiliği tarafından 310’u kesinleşmiş toplam 470 adet
toplanma yerinin tamamı yapılaştı.”dedi
17 Ağustos büyük Marmara depreminin üzerinden 15 yıl geçti. Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde saat 03.02’de meydana gelen depremde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi öldü ve 48 bin 901 kişi yaralandı. Yüz binlerce insanın evsiz kaldığı depremin acıları aradan geçen zamanda unutuldu. Her depremde yaşanan acı ve korku tazelenirken aradan geçen sürede yeterli önlemler alınmadı.
Yalova’da depremde 400 kişinin öldü. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından imara kapatılan yerler imara açıldı. Kesinlikle iyileştirmelerin yapılması gerekiyor.
17 Ağustos depreminin İstanbul’a
Sakarya
Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı Demir, İmar ve paralel kanunları hakkında çeşitli
yönetmelik hakkında , genel akademik bilgiler verdi.
yilmazparlar@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder